2 Eylül 2010

86. Inception

Inception'ı izledikten sonra sinemadan çıkarken insan garip bir şekilde rüyada olup olmadığını sorgulamaya başlıyor. Öte yandan, filmler de karanlık bir salonda hep birlikte paylaştığımız rüyalar değil midir zaten? Sinemayı "sosyal" bir sanat/eğlence yapan da bu değil mi? Inception birden fazla kez izlenmeyi hak eden (hatta belki de gerektiren), üzerinde uzun uzun konuşulabilecek son derece ilginç bir film. İlk olarak Memento ile dikkatimizi çeken, The Dark Knight ile ise "has yönetmenlerim" arasına girmeyi başaran Christopher Nolan yine usta işi bir yapıtla karşımızda. Filmi özetlemek kolay değil: İnsanların rüyalarına girip zihinlerini okumayı ve orada gömülü fikirleri çalmayı beceren uluslararası hırsız Cobb ve ekibi son bir "iş" için bir araya geliyorlar. Bu kez amaçları bir fikri çalmak değil, başkasının zihnine bir fikri ekmektir, tıpkı tohum eker gibi... (ki filmin orjinal adı "inception" da buradan geliyor). Nolan'ın en iyi filmi olmasa da (o şeref hala siyahlar giyen bir şövalyeye ait) bu senenin kesinlikle en iyi filmi. Öncelikle sinemada izleyin (hala gösterimde), sonra DVD'si çıkınca bir kez de evde izleyin. (9)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder